Liyakat mı, Sadakat mı?
Bürokrat Köşe Yazarı
Fahri KOL’un kaleminden…
Son yıllarda gençler kariyer yapmak için çırpınıyor ancak, şöyle bir etrafınıza baktığınızda artık hiç kimse başarılı olamıyor veya başarıları, gölgeleniyor. Başarılımı olunur mu, yoksa başarılımı gösterilir. Yetenekli kişiler tespit mi edilir, yoksa tavsiye mi edilir, ‘başarılı diyetin sırları’ derken nefes alamıyorum.
Diyete giren kişi, sosyal medya hesaplarında fotoğraflarını photoshopla incelterek koyuyor. İş yapamayan, beceriksiz yöneticiler reklam firmalarına paraları gömerek PR yapmaya çalışıyor. Lansmanlar, galalar, açılışlar, plaketler derken, kendini üst makamlara atıyor. Sonra da bunun adına ‘başarılı kariyer’ deniliyor. Kurumları borç batağına saplayan; Bürokratlar, Yöneticiler, başka kurumlara zıplıyor, kariyerinin zirvesine çıkarken, daha önce yönettikleri kurumlar çöküşe gidiyor; Kendinizi mi kandırıyorsunuz, yoksa üst yöneticilerinizi mi?
Peki Liyakatın amacı nedir? Kamuda personel alımı veya göreve getirilecek kişilerin eğitimi, iş deneyimleri, bilgi ve becerilerini göz önünde bulundurarak görevlendirmelere liyakat denilmektedir.
Sadakat ise, özellikle yönetici atamalarında, atanan kişiler üst yöneticiye bağlı olduğu için aidiyet üzerinden tanımlanmaktadır. Peki, bu aidiyet nedir? Eskiye dayalı arkadaşlıkları, bağları, Siyasi irade, Hemşericilik, Din, mezhep vb. bağlılıklar esas alınmaktadır.
Sadakat esaslı bir yöneticinin amacı asla başarı olamaz. Tek bir hedefi vardır oda, kurumun yönetimini ve idaresini ele geçirmektir.
Aynı yönetici özel bir işletmenin sahibi olsa, yönetici seçiminde sadakat aramaz çünkü kendi işletmesini ele geçirmeye ihtiyacı yoktur. Böylece kendi işletmesinde sadakat içeren yönetici kadrosu değil, liyakatli, işin ehli yöneticileri tercih edecektir.
Yöneticilerin Sadakat arayışı altındaki gizli şifreler ise, kurum yönetimini kendi kontrolüne geçirmek ve kendine yakın kişileri yönetici yaparak kadrolaşmaktır.
Bürokratların asıl işi dışında özel amaçları ve hedefleri vardır. Buna koltuğu korumak veya makamı bıraksa da kurumu uzaktan kontrolü altında tutma arzusu diyebiliriz.
Üst düzey yöneticiler işin ehli yöneticilerden daha ziyade, ehliyetsiz, düşük profilli, beklentisi olmayan kişileri yönetici yapmayı tercih etmektedirler. Böylece vasıfsız, ehliyetsiz kişileri yetkilendirip kendilerine bağlı kalmalarını sağlamaktadırlar.
Oysa kamuda asıl olan kişiler değil kurumlardır. Liyakatın gereği işi ehline vermek olup, işin ehli yönetici de işinin gereğini, sorumluluğunu yerine getirmekle yükümlü olmalıdır. Yöneticilerin bağlılığı iş yerindeki asli görevidir, yöneticinin kendisi değildir.
Başarının sırrı kurumların ‘Liyakatli Kadroları’nda’ saklıdır. Başarısızlığın altına sığınan yöneticiler, başarısızlıklarını züğürt tesellisi ile ifade ederler.
HÜSNÜ Özyeğin, bir yazısında başarısızlığı şöyle ifade etmektedir; “Başarısızlıktan öğrenilecek şeyler, başarıdan öğrenilebilecekten fazladır” diyor. Arda Turan, aşk hayatındaki başarısızlığını kabul ediyor, Cem Yılmaz “Sinemada başarılı değilim, kabul ediyorum” diyor. Ali Sabancı “Ben 20 milyon dolar batırdım ama o dönem Ferit Şahenk de 70 milyon dolar batırdı” diyerek başarısızlığının itirafını yapıyor.
Son yıllarda okumuş olduğum sahte, yapay başarı hikayelerinin içinde, bu gerçek hikâyeler çok güzel geldi.
Liyakatın, yani işi ehline vermenin tek yolu, iş kriterlerinin ve görev tanımının doğru yapılması ve bu kriterler üzerinden işe alımların gerçekleştirilmesine bağlanmaktadır. Yönetici atamaları objektif iş tecrübeleri ve mesleki yeterlilik analizleri ile yapılmalıdır.
Özetle şunu ifade edebilirim, kamuda başarısızlıklar, başarıymış gibi gösteriliyor ve makamlar liyakatsiz kişiler tarafından işgal edilmektedir.
Siyasetçiler meydanlarda Liyakat, Hakkaniyet nutukları atsalar da, renk değişiyor, fakat kılıf hiç değişmiyor. Ülkemizin kaderimi, yoksa geleneksel bir yönetimi mi bilemedik.
Siyasiler Liyakatsız yöneticileri atamakla hem kamu kurumlarına hem de, kendilerine en büyük haksızlığı yapmış oluyorlar ve uzun vadede kendi oturdukları dalı kesmiş olurlar.
Bütün bu gerçekleri göz önünde bulundurduğumuzda ve geçmişe dönüp baktığımızda ortaya şu gerçeğin çıktığını görüyoruz.
Türkiye’deki seçimlerin, erdemli başkanlarla kazanıldığı ve liyakatsiz bürokratlarla kaybedildiği gerçeğini unutulmaması gerekir.
Böylece Kamu kurumlarında başarının sırrının, Liyakatli yönetim kadrolarında ve istikrarlı yöneticilerde saklı olduğunu söyleyebiliriz.